Müziğin Öğrenme Yaşı Olur mu?

Entellektüel bir ailede yetişmediyseniz ya da çocukluğunuzda şanslı bir şekilde yönlendirilmediyseniz bir enstrümanı büyük olasılıkla harika bir şekilde çalamıyorsunuzdur. (Harikadan kastım enstrümana virtüözlük seviyesinde tam anlamıyla hakim olmak) Eğer "şanssız" kesimden olup ilerleyen yıllarda keman ya da piyano gibi yoğun emek gerektiren enstrümanlardan birine yönelmek istediğinizde ise çevreden sıklıkla şunu duyarsınız : "Çocukluktan başlamadıysan çok iyi bir müzisyen olman imkansız..." Okul veya iş hayatının yanında hergün zaman ayırıp alıştırmalar yapmak ve üstüne ne kadar uğraşsan da bu enstrümana, bir konserinde Cem Mansur'un betimlediği gibi, o "can sıkıcı veletler" gibi hakim olamama durumu... Peki bu varsayımın altında gerçekten akılcı ve nedensel bir doğruluk yatıyor mu?

Aynı zamanda bir müzik öğretmeni olan Some Canadian Skeptic blogunun yazarı olaya kuşkucu(skeptic) perspektiften bakarak aslında bu önyargının bir temeli olmadığını iddia ediyor. Ortaya koyduğu argümanlarda müzik eğitimini dil eğitimiyle karşılaştırarak, çocukların erken yaşta dil öğrenimi avantajına rağmen müzik öğrenimin sadece bilişsel parçalardan oluşmadığını; ayrıca örüntü-tanıma, matematik, soyut düşünce, ritim ve motor kas kontrolü gibi erişkinlerin avantajlı olabileceği yeteneklere de bağlı olduğunu iddia ediyor.

Yazar sanılanın aksine müziğin sadece çocukken temellerinin atılıp en iyi şekilde kavranıp geliştirilebileceğine mantıklı açıklamalarla karşı geliyor. Benim gibi 20'sinden sonra piyano öğrenmeye çalışan birinin hayallerini de tekrar canlandırıyor! Yazıya erişmek için aşağıdaki bağlantıyı kullanabilirsiniz:

A Skeptical take on Teaching Music

Müziğin Bilişsel Yorumu

Belirli sırayla ve kurala göre dizilmiş notaların oluşturdukları melodiler, nasıl oluyor da dinleyenden dinleyene farklı duygular ve anlamlar oluşturabiliyor. Ya da bu melodilerin herkesde aynı etkiyi bırakması mümkün mü? Müziğin, özellikle enstrümantel müziğin tamamen soyut bir kavram olduğunu iddia etmek çok da zor değil. Besteleyen kişinin müziği yazdığı sıradaki duyguları, hayatındaki sorunları, umutları, hayalleri, yaşadığı çağın gerçekleri, içinde bulunduğu doğanın ezgileri belirli harmonilerle müziğe dönüşüyor. Bütün bunlar dinleyen kişide de farklı farklı çağrışımlar uyandırıyor. Örneğin hiç klasik müzik yorumu okudunuz mu? Eleştirmenler, bestecilerin çalışmalarını nitelerlerken, "asil ve asi bir ruh hali", "birbiriyle zıtlaşan iç sesler", "dingin bir nehir kenarında yürümek gibi" ya da "sessizliğin içinde derinden gelen bir çığlık" gibi ve çok daha yaratıcı yorumlar kullanırlar. Peki bunlar bahsedilen müziği gerçekten ne kadar doğru niteliyor. Bu nitelemeler kişisen kişiye ne kadar değişiyor? Ya da en ilginci bu müziği besteleyen kişinin eseri yazarken vermek istediği duygular bunlar mı?

Bilişsel bilimler konusunda çalışmalar yapan iki araştırmacının Cognitive Daily blogunda her Cuma günü geleneksel bir okuyucu deneyine yer veriliyor. Okuyuculardan küçük bir test doldurmaları isteniyor ve gelen cevaplar bilimsel olarak incelenerek yapılan küçük araştırmanın sonuçları daha sonra yayınlanıyor. Bu haftaki konu ise klasik müziğin bizde uyandırdığı çağrışımlar ve bu çağrışımların bizden mi yoksa yönlendirmelerden mi kaynaklandığı. Verilen 7 tane klasik müzik parçası örneğini dinleyerek sizde uyandırdığı izlenimi ve esere ne kadar aşina olduğunuzu verilen formda dolduruyorsunuz. Araştırmacıların peşinde oldukları soru bestecilerin müzikleriyle ifade etmeye çalıştıklarının dinleyicilerde uyandırdığı etkilerle ne kadar uyuştuğu. Oldukça ilginç bir çalışma ve sonucunu sabırsızlıkla bekliyorum.

Araştırmaya katılmak için aşağıdaki bağlantıdan yararlanabilirsiniz. İlginizi çetiyse, her hafta cuma günü benzer araştırmalar için Cognitive Daily'i ziyaret etmeyi unutmayın!

Casual Fridays: Can we really tell what a musical work is "about"? - Cognitive Daily

Photo Synthesis : Bilimsel Fotoğraflar

Dünya'nın çeşitli bölgelerinden bilimle uğraşan kişilerin günlüklerini tuttukları Scienceblogs, bu ay yepyeni bir blog duyurdu : Photo Synthesis. Her geçen gün blog ortamında bilim ile ilgili fotoğraf bloglarının artışıyla yeni bir fikir olarak ortaya konan Photo Synthesis, her ay farklı bir blog yazarına ev sahipliği yapacak; yazar da çalıştığı/ilgilendiği konuyla ilgili fotoğraflarını buradan yayınlayacak. İlk konuk böcekler üzerine doktora sonrası çalışmalar yürüten ve aynı zamanda yarı-zamanlı olarak incelediği böcekleri fotoğraflayan Alex Wild. Özellikle karıncılar konusunda muhteşem çalışmaları olan Alex Wild'in fotoğraflarını, yanlarında açıklamalarıyla birlikte aşağıdaki bağlantıda bulabilirsiniz:

Photo Synthesis : ScienceBlogs


Bu çalışmanın bana bir çok konuda ilham verdiğini söyleyebilirim. İtiraf etmek gerekirse böceklerden biraz "tırsan" biri olarak çook uzun zamandan beri bu dünyadan olabildiğince uzak durmaya çalışmışımdır. Blogdaki yakın çekim karınca ve diğer böceklerin fotoğraflarını inceleyip bir kaç BBC belgeseli izlediğimde(bknz : Life in the Undergrowth) orada keşfedilmeyi bekleyen muhteşem bir dünya olduğu gördüm. Bir süredir konuyla ilgili bir kaç blog takip ediyorum ve bulabildiğim her kitabı okumaya çalışıyorum( Tübitak Yayınlarından Edward Wilson'ın Doğanın Gizli Bahçesi tavsiye edilir). Hatta, okumalarımı ve araştırmalarımı biraz daha ilerletip yakın zamanda minyatür karınca çiftliğimi de kurmaya hazırlanıyorum. Konuyla ilgili ilerleyen zamanlarda bir kaç yazıyı BilimGünce üzerinden paylaşacağım; izlemede kalın...

Güncel Darwin Yılı Etkinlikleri

Bildiğiniz üzere 2009 yılı, evrim kuramının önderlerinden, doğal seçilim mekanizmasını ortaya atan Charles Darwin'in 200. yaş günü ve Türlerin Kökeni eserinin yayınlanmasının 150. yıl dönümü nedeniyle DARWIN YILI olarak kutlanıyor. Ülkemizde de yaşanan Bilim ve Teknik faciasıyla konu, kavgalarla dolu gündemimize bir süreliğine oturmayı başardı. Akademi çevrelerinde yapılan etkinliklerle Charles Darwin ve devrimsel kuramı, yurtdışındaki kadar olmasa da olabildiğince hareketli bir şekilde anılıyor. Bunlardan ilki geçen haftalarda Sabancı Üniversite'si tarafından düzenlenen ve ne yazık ki katılamadığım Daniel Dennett'in "Darwin's Strange Inversion of Reasoning" başlıklı konuşmasıydı. Katılamamış olmaktan pişmanlık duyarken bugün Arizona State Universitesi'nde Paul Davies'in yönettiği Beyond Enstitusu sitesinde Dennett'in aynı konuşmasının ses kaydına rastladım. Sevincimi sizinle paylasayim istedim. Ortak olmak isteyenler asagidaki baglantidan yararlanabilir :)

Daniel Dennett lecture on ‘Darwin’s Strange Inversion of Reasoning


İkinci olarak, bugün Boğaziçi Üniversite'sinde düzenlenen bir seminerde California Üniversitesinden biyoloji ve felsefe profesörü Francisco Ayala konuşmacıydı. İsmini bir kaç yazıdan hatırladığım Ayala hakkında biraz google araştırması yaptığımda dinlemeye değer olduğuna kanaat getirip Boğaziçi'nin yolunu tuttum. Sunum genel olarak Darwin'in kuramı hakkındaydı ve başlık olarak "Desing without Designer"(Tasarımcısız tasarım) seçilmişti. Zor anlaşılır İspanyol aksanı, monoton anlatımı ve sunum sırasında elektriklerin iki kere gidip gelmesi sunumu biraz keyifsiz kılsa da sunum sonundaki soru-cevap kısmında ilginç tartışmalar yaşandı.. Kısacası evrim hakkında klasik bir tarih sunumu gibiydi, beklentimin biraz altındaydı...

Üçüncü olarak bu hafta Cuma akşamı(24 Nisan) İstanbul Ritz Carlton Hotelde "Darwin-200.üncü Doğum Yıldönümü Konferansı" düzenleniyor. Konferansı destekleyenler ve organize edenler arasında üstü örtülü akıllı-tasarım ve deistik yaklaşımlarıyla ön plana çıkan İngiliz Faraday Enstitusu ve Amarikan Templeton Vakfı bulunuyor. Konuşmacılar arasında John Hedley Brooke ve Francisco Ayala bulunuyor; ayrıca İngiliz Konsolosluğunun hazırladığı Darwin sergisi ve Darwin'in Beeage adlı gemiyle yaptığı yolculuğun canlandırılası gibi ilginç etkinlikler de var. Ayrıca konferanstan, saat 21:00'de TRT'nin yayınlayacağı ve Mithat Bereket tarafından sunulan "Zor sorular sormak" programında uzman bilimadamları tarafından dinleyicilerin sorularının yanıtlanacağı bir yayın da yapılacak. Katılım yanlızca davetiye ile; etkinlik programı ve detaylı bilgi için Evrim Çalışkanları blogunu inceleyebilirsiniz.

Etkinliğin resmi sitesi için aşağıdaki bağlantıyı kullanabilirsiniz:

Darwin-200.üncü Doğum Yıldönümü Konferansı

Son olarak bu yılın en büyük evrim etkinliklerinden biri olmaya aday, 23-24 Mayıs'ta Boğaziçi Ünv.'de düzenelenen Evrim Sempozyumu 2009'a bir ay kaldı. Program biraz incelendiğinde, konunun biyoloji, felsefe ve eğitim açısından çok yönlü bir şekilde tartışılacağı görülebiliyor. Ücretsiz olan bu etkinliğe katılmak için aşağıdaki bağlantıdan kayıt yaptırmanız gerekiyor. Kaçırmayın derim!

Evrim Sempozyumu 2009

Bilim ve Mutlak Gerçeklik

Bilimin ilerleyişinde en çok göze çarpan özelliklerden biri yanlışlanabilir teorilerin süreç içerisinde daha iyi ve gözlem/deneylerle uyuşan yenileriyle değiştirilebiliyor olmasıdır. Doğayı ve evreni kavrayışımızda insanlık tarihinde en tutarlı cevapları verebilen yöntem olarak bilim, içerisinde ne kadar kesinlik barındırıyor? Bilim adamlarının savundukları görüşlerin evrenin değişmez gerçekliğini tam anlamıyla betimliyor olduğunu savunabilir miyiz? Bu, bilim ilerleyen bir süreç olmasıyla ne kadar tutarlı olur?

Yakın zamandan beri takip ettiğim In the Dark blogunda kozmoloji uzmanı Peter Coles yayınladğı yazısında yukarıda belirttiğim soruları cevaplamaya çalışıyor. Bilimin gerçekliği kavrama arayışında kullandığı verilerin ve üzerine kurduğu teorilerin sadece günümüzde bildiklerimiz (ve belkide bilebileceklerimiz) ile açıklanabildiği; mutlak doğruyu bulduğunu iddia eden bilimin aslında bilimin temelinde yatan "süreç" özelliğiyle ters düştüğünü savunuyor. Bilimadamlarının bu tarz "mutlak doğru" yaklaşımlarının sadece bilimin içinde değil bilimin toplum tarafından anlaşılması ve bilime değer verilmesi konusunda da sıkıntılar yarattığının altını çiziyor. Bilimin ele alanışını çok güzel bir şekilde irdeleyen yazıya aşağıdaki bağlantıdan erişebilirsiniz :

Statistic Matters, Science Matters - In the Dark

Kuantum Garipliği ve Kaos

Cube 2 - Hypercube filmini hatırlayanlar varsa bir kaç kişi kendilerini kuantum etkilerininin gözle görünür derecede etkili olduğu 4 boyutlu bir kübün içinde buluyorlardı. Filmde, daha sonradan bu kübün sanal tasarımını yaptığı ortaya çıkan ve herkesle sevecen bir şekilde tanışmak için elini uzatan Jerry karakteri ortamın garipliğini sezerek diğer karakterlere olayı açıklamaya çalışıyordu ve "kuantum kaos" kavramını kullanıyordu. Aslında anlattıkları kuantum mekaniğinin klasik garip sonuçlarının daha da garip yorumlanmalarıydı : cisimlerin aynı anda birden fazla yerde olmaları, paralel evrenler... Olayın içinde şu anda modern fiziğin en önemli çalışma alanlarından biri olan "kaos" pek geçmiyordu ama Jerry ortamın kaotikliğine atıf yapmak istemiş olsa gerek...

Kuantum mekaniği gerçtekten de bize çok garip bir dünya resmi çiziyor. Parçacıkların olasılıklar dahilinde çeşitli özellikleri kazanmalarıı, gözlenmeden bu özellikler hakkında bir şey söyleyemiyor olmamız gibi durumlar Newton'dan itibaren 18. ve 19. yy'larda hakim görüş olarak ortaya konan determinizmi(belirlenimciliği) yerle bir etti diyebiliriz. 1920'li yıllarda kuramın temel taşları atılmaya başlandığında fizik çevrelerinde bir çok kişi, buna Einstein da dahil olmak üzere, karşı çıkmış, gözlenen bu garip sonuçların arka planda bilmediğimiz değişkenler ve durumlarla ilgili olduklarını savunmuşlardır. Einstein bu karşıt görüşlülerin saflarının en önde olanlarındandı ve kuantum mekaniğindeki olasılık durumlarına atıf yaparak "Tanrı zar atmaz" diyerek konumunu göstermiştir.

Kuantum mekaniğinin bu gibi "garip" sonuçları kimilerine göre evreni ve gerçekliği anlayışımızın sınırına ulaştığımızı, kimilerine göre ise bunun felsefi anlamda uyarlanması ile öznel bir varoluş alanına işaret ediyordu. Özellikle son yıllarda popüler kültürün bu konuya ilgi duymasıyla her kafadan bir ses çıkmaya başladı : Kuantum benlikten, kuantum düşünceye kadar...

Peki bu garipliğin altında gerçekten Einstein'ın da iddia ettiği gibi bizim halen bilmediğimiz(belki de hiç bilemeyeceğimiz) farklı değişkenler mi rol oynuyor? Gözlediğimiz ve çoğu zaman objektik bilim anlayışıyla uyuşmayan bu durumlar aslında sadece gerçekliğin bize görünen yüzü mü? Bunun altında farklı bir mekanizma mı yatıyor?

Bu gibi soruları kendisine dert edinmiş ve iklim bilimleri konusunda kaos modellemeler üzerine araştırmalar yapan Tim Palmer tüm bu gariplikleri kaos teorisi yoluyla açıklanabileceğini iddia ediyor. Küçük değişikliklerin beklenmedik büyük etkiler yarattığı sistemleri inceleyen bu alanın şu anda kuantum mekaniği ile davranışını izah ettiğimiz parçacık dünyasını da açıklayabileceğini söylüyor. Görüşleri bazıları tarafından eleştirilse de bir çok teorik fizikçi tarafından destek görmeye başlamış bile...Palmer, konu üzerinde çalışmaların artmasıyla daha büyük ilerlemelerin sağlanacağını da sözlerine ekliyor.

İlgili makale geçtiğimiz hafta New Scientist'de yayınlandı. İncelemek için aşağıdaki bağlantıdan yararlanabilirsiniz :

Can fractals make sense of the quantum world? - New Scientist

Türkiye'nin Bilim Ruhu İçin Verilen Savaş

Evrim konusu yavaş yavaş durulmaya başladı fakat olayın yankıları yabancı bilim servislerinde hala yankılanıyor. Oldukça prestijli popüler bilim dergisi olan New Scientist'de bu haftaki sayısında TÜBİTAK'ta yaşanan evrim sansürüne ilişkin bir değerlendirmeye yer verdi. Türkiye'de bilimin anlaşılırlığının tahmin edilenden daha yüksek olduğunu, hatta nüfusun %25'inin evrim teorisini kabul ettiğini iddia eden (sizce çok mu iyimser? !! ) bu makalede evrim tartışmalarının sekülerlikten uzak devlet anlayışının bilime müdehalesini gözler önüne serdiği gibi bunun bir taraftan da evrimin ve dolayısıyla bilimin tanınması ve gündeme gelmesi konusunda bir avantaj olduğu savunuluyor. Türkiye'den de akademisyenlerin görüşlerine yer verilen makale, konuya yurtdışı bilim çevrelerinin nasıl yaklaştığına dair bir fikir verebilir.

İlgili makaleye erişmek için aşağıdaki bağlantıdan yararlanabilirsiniz :

The battle for Turkey's soul - New Scientist